Barışın dili anadilidir
Kürtçe konuşulmasının engellenmesi ağır bir insan hakkı ihlalidir. Mesele sadece bir dili konuşmanın ötesindedir. İnsan hakları mücadelesinde hep ifade ettiğimiz gibi bir hakkın ihlali, diğer hakların da ihlaline kapı aralar.
Barışın dili anadilidir

“Aslında ben bir Kürt anneyim. Eğer bugün burada Kürtçe konuşsaydım kendimi daha güzel ifade edebilirdim ama o imkân bana verilmediği için Türkçemin yettiği kadarıyla konuşmaya çalışacağım.”
Barış Anneleri’nden Nezahat Teke’nin sözlerine bu şekilde başlaması bir tesadüf değil, Kürtçeye yönelik resmi tutumun sonucudur. İnsan hakları perspektifinden Kürt meselesinin bir insan hakları ve demokrasi meselesi olduğunu belirtirken ifade etmeye çalıştıklarımızı Nezahat Anne tek bir cümleyle ifade etmiş oldu.
Norm, kural ve haklar
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Başkanı Numan Kurtulmuş’un Nezahat Anne’nin bu talebi karşısında vereceği yanıt her bakımdan konuşulurdu.
Sayın Kurtulmuş, “Arkadaşlar, burada bir şey yaparken başka bir şeyi yıkmayalım. Dolayısıyla, herhangi bir şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin –her ne kadar Genel Kurulunda değilsek de– kuralları,” yanıtını vererek norm ve kurallara işaret etmiştir. Sayın Kurtulmuş bu sözleriyle Kürtçeye yönelik ihlalin maalesef devam etmesi yönünde tavır takınmıştır.
Bu konuda anadilinin önemine vurgu yaparak özür talebinde bulunan İnsan Haklar Derneği (İHD) ve anadilinin bir hak olmasının yanı sıra Kürt meselesinin çözümü açısından kritik önemine dikkat çeken Barış Vakfı, hak perspektifinden açıklamalar yaptı.
Şayet Meclis ve komisyon başkanı olarak Barış Anneleri’nin anadili talebine normdan ziyade hak ve özgürlükler, aynı zamanda da çoğulculuk perspektifinden yaklaşabilseydi hem Kürtçeye yönelik yıllardır devam eden tutuma işaret etmiş hem de -popüler ifadeyle- sürecin ruhuna hareket etmiş olurdu. Barış Anneleri, siyasi partiler, insan hakları örgütleri, dil alanında çalışmalar yapanlar kendisini takdir ederdi.
Normlar değişebilir
2009’da başlayan KCK adı altındaki yaygın tutuklamalara ilişkin yargılamaların bir yerinde sanıklar, Kürtçe beyanda bulunmak istediklerini talebini mahkemelere iletti. Ancak bu talep önce kabul edilmedi ve bir dizi hak ihlaline yol açtı.
Hak ve özgürlükler mücadelesinde taleplerimiz sıklıkla norm ve kurallara aykırı olduğu yanıtını alıyor. Ancak insan hakları savunucuları olarak yürüttüğümüz mücadelede bu normların zamanla değiştiğine de sıklıkla tanık oluyoruz. Nihayetinde zaman içinde oluşan bir norm, yine zaman içinde değişebilir.
Nitekim mahkemelerde Kürtçe ile başlayan bu norm değişikliği talebi, anadilinde savunmanın TBMM’de kabul edilmesiyle sonuçlandı. Bahse konu bu yasal değişiklik, sanıkların mahkemede anadilinde konuşmasını dildeki yetkinlik gibi bir önşarta değil, irade beyanı çerçevesinde değerlendiriliyor.
Siyasetin sorumluluğu ve öncü rolü
Sadece grubu bulunan değil, TBMM’de temsil edilen partilerden müteşekkil komisyonda başkan dahil 52 üye bulunuyor. Komisyon Başkanı Kurtulmuş’un açılış konuşmasında ifade ettiği üzere mevcut yapı, toplumun yüzde 98’ini temsil eden bir siyasi iradeyi yansıtıyor.
Bahse konu siyasi irade, hak perspektifinden yaklaşarak davet edilen herkese “Özel bir gereksinimleri, ihtiyaçları var mı?” diye sorarak gerekli hazırlığı yapma sorumluluğuna sahip. Şayet katılımcılardan biri kendisini Kürtçe, Zazaca, Arapça, Çerkezce vb. başka bir dilde daha iyi ifade edeceğini belirtmişse, bu durum tercüme yoluyla kolaylıkla çözülebilirdi / çözülmesi gerekirdi.
Nitekim 2009’da dönemin ABD Başkanı Barack Obama TBMM Genel Kurulu’na İngilizce hitap ettiğinde simültane tercüme hizmeti çözüm olmuştu. Tutanakta tercümesi yapılan kısımlarla ilgili İngilizce metnin de ekli olduğu belirtiliyor. Tercümenin kullanımına ilişkin Meclis tarihinde başka örnekler de bulunabilir.
Sadece dil konusunda değil, ihtiyaçlar ve gereksinimler açısından da TBMM hazırlık yaparak meseleleri çözebilirdi / çözmesi gerekirdi. Nihayetinde toplumu temsil eden vekillerden oluşan Meclisin misyonu, toplumun ihtiyaçlarına yanıt olmaktır.
Nezahat Anne’nin yanı sıra Türkiye Bozkurt ve Rebia Kıran anneler de kendilerini Kürtçe ifade edemedi. Belki de Kürtçe tercüme hizmeti sunulsaydı, Kürtçe konuşma hakkını kullanacak başka konuşmacılar da çıkabilirdi. Böylece anadili hakkının kullanımı, komisyondan başlayarak toplumsal, siyasal ve kamusal diğer alanlara doğru genişleyebilirdi. Anadilini kullanmak, kimi milletvekillerinin ve Sayın Kurtulmuş’un Nezahat Anne’ye hitaben “Mükemmel bir Türkçeniz var,” demesinde olduğu gibi bir yetkinlik meselesi değildir. Diğer tüm hak ve özgürlüklerde olduğu gibi, anadilini kullanmak da kişinin iradesi dışında bir koşula tabi değildir.
Esasen, Kürtçenin komisyonda konuşulmasına izin verilmesi sadece yasama organı olarak değil, aynı zamanda siyasetin de merkezi olan TBMM’nin sorumluluğuna uygun bir karar olurdu. Dahası, TBMM anadili konusunda öncü bir rol oynamış olurdu.
Hâlâ geç değil. Nitekim Sayın Kurtulmuşun açılış konuşmasındaki “Amacımız, bütün bu görüşmelerle birlikte geçmişin tartışmalarını tekrar etmek değildir, ortak geleceği kurabilmek için kararlılığımızı artırmaktır,” sözü mevcut siyasi yapabileceklerine dair bir emaredir.
Kürtçeye ve Kürtçe konuşanlara dair ihlaller
Komisyonda söz alan bir diğer Barış Annesi Türkiye Bozkurt, “Hâlâ da burada biz kendi dilimizle, ana dilimizle konuşamıyorsak demek ki burada bir problem vardır,” dedi.
Kürtçe konuşulmasının engellenmesi ağır bir insan hakkı ihlalidir. Mesele sadece bir dili konuşmanın ötesindedir. İnsan hakları mücadelesinde hep ifade ettiğimiz gibi bir hakkın ihlali, diğer hakların da ihlaline kapı aralar.
Maalesef Kürtçeye yönelik kısıtlamalar kamusal alanda hâlâ devam ediyor. İHD olarak geçen sene hazırladığımız rapor, Kürtçe şarkı eşliğinde halay çeken 375 kişi gözaltına alındığını, bunlardan 47’sinin tutuklandığını ortaya koyuyor.
Benzer şekilde, Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi’nin 17 Ağustos’ta yayımladığı çalışması da Kürtçenin kullanımının nesiller arasında zayıfladığını ortaya koyuyor. Bu zayıflamanın izlenen resmi politikaların bir sonucu olduğu herkesçe biliniyor. Buna karşın, Kürtçenin eğitim dili olması talebine verilen yüksek orandaki destek, çözüm ve barış yolunda Kürtçenin önemini gösteriyor.
Anadili yaşamsal öneme sahip bir haktır
Anadilinin temel bir insan hakkı olduğuna dair en temel belge İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’dir. Beyanname’nin 19. maddesi düşünce ve ifade özgürlüğünü düzenler. Düşünce ve ifadenin temelinde de anadili yer alır.
Beyanname’nin anadili bakımından bir diğer önemi ise kabul edildiği 10 Aralık 1948’den bu yana sadece devletlerin resmî dillerine değil, halkların konuştuğu 570 dile de tercüme edilmesiyle ilgilidir. Bu kadar farklı dile tercüme edilmesi, Beyanname’nin tüm dillere hak ettikleri değerin gösterilmesi gerektiğinin mesajıdır.
Ümitliyiz
“Barışın dili anadilidir” demeyi tekrar etmekte fayda var. Nezahat Teke komisyon toplantısında Kürtçenin anadil olarak önemini, “Çünkü benim çektiğim acılar hep Kürtçeydi, dinlediğim ninniler hep Kürtçeydi, döktüğüm gözyaşlarımın hepsi Kürtçeydi,” sözleriyle dile getirdi.
Komisyon tutanaklarını okurken içimden, bunları bir de Kürtçe söyleyebilseydi diye geçirdim. Nezahat Anne, sözlerinin devamında komisyona dair düşüncesini de “Bu Komisyon kurulduğu zaman bizim için bir ümit doğdu,” diyerek açıkladı.
Ümidimizi diri tutmak elimizde, dilimizde.
Barışı inşa etmek elimizde, dilimizde.
BİANET
Benzer Haberler
Barışın dili anadilidir
BASIN AkiÇIKLAMASINA ÇAĞRI : VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE ÇALIŞAN AKADEMİSYENLER HAYKIRIYOR:
Orman Gönüllü Yangın Ekibi Sertifikaları Takdim Edildi*
Şanlıurfalı Eğitimci Karahan'dan Öğrenci Velilerine Önemli Uyarılar
URFA VİSİON LAB KAPILARINI AÇTI, EĞİTİMLER BAŞLADI
Yusuf Tekin, LGS'nin iptal edilmeyeceğini söyledi
BATMAN ÜNİVERSİTESİ’NE 392 ULUSLARARASI ÖĞRENCİ YERLEŞTİ
Harran Üniversitesi’nde Skandal: Bilimsel Araştırma Dersinde Başarı Oranı %6,31!