BANA YOKSULLUĞU ANLATMA LO
şiir
BANA YOKSULLUĞU ANLATMA LO
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Topraktan yapılmış
Kerpiç damlarda otururken
Çoluk-çocuk sekiz can,
Kış günlerinde yağmur yağınca,
İçeri inatla damlayan
Yağmur sularının altına
Leğenleri koyardı anamız.
Gün boyu damı loğlardık,
Bir daha akmasın diye.
Yine de biz bu evlerde
Mutlu yaşardık!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Evimizde etli yemek, çiğ köfte,
Ya da lahmacun olduğu gün,
Bilirdik ki bugün ay başı,
Babamız maaş almış.
O gün geç saatlere kadar oturur,
Uyuyana dek
Anamın masallarını dinlerdik,
Bir varmııış,
Bir yokmuş!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Bayramdan bayrama alınırdı
Renk renk giysiler.
Pantolon, gömlek,
Cankurtaran lastik ayakkabısı.
Başucumuzda tutardık.
Heyecandan uyku tutmazdı
Sabaha dek.
Hep siyah-beyaz olurdu
Çocukluğumuzun rüyası!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Kızgın güneşle yanarken her taraf,
Avludaki kuyu suyundan içerdik,
Çamurlu-böcekli, kirli suları.
Buzdolabı yoktu,
Soğuk su içelim diye,
Avluya dizilirdi,
Topraktan yapılmış su testileri.
Her evin demirbaşı ,
Yaz aylarının can simitleri!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Akşam yemekleri tek çeşit olurdu.
Bulgur pilavı, ayran çorbası,
Ya da bir sıkım yumurtalı köfte.
Sabahın karanlığında
Kaynarken mercimek çorbası,
Mahalleye yayılırdı kokusu.
Çoluk, çocuk bir olurduk.
Herkes aynı siniye kaşığını sallardı.
Halka olurken sofranın etrafına,
Yine de herkes tek yürekti!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Kerpiçten yapılmış odanın bir köşesinde,
Karanlıkta sessizce otururken
Yer minderinde,
Ana, baba, kardeşler,
Bizler masa yerine
Ekmek tahtasının üstünde,
Gaz lambasının kısık ışığı altında,
Ödevlerimizi yapardık usulcana.
Yarınki sınava çalışırdık heyecanla,
Umut kokan
Küçücük bir odada.
Hiç şikayet etmezdik bu hale,
Adam olalım diye,
Yine de!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Çocukken hiç
Futbol topumuz olmazdı,
Ne çok oynardık
Anamızın çaputlarla yaptığı topla.
Gün boyu sokak ortasında,
Ayağımızdaki lastik ayakkabılarla
Kovalarken topu,
Her birimiz birer yıldız olurduk
Küçücük yüreğimizde.
Gün kararını verirdi bizden yana,
Üzmek istemezdi kimseyi,
Akşam doğarken aydede,
Sabaha kadar gitmezdi,
Bizi izlerdi gökyüzünden,
Işığını tutardı,
Olurdu bizlere en güzel hediye!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Akşamları zor geçerdi,
Televizyonsuz.
Fanüs ışığının altında
Toplanırken konu-komşu,
Bir köşede beş taş oynardı
Çocuklar.
Yüreklerdeki güzellikler
Dökülürdü geç vakte kadar,
Anlatılırdı,
Bit kilimi işlercesine
Tane tane mahalle havadisleri,
Ceviz, bastık, kuru üzüm
İkram edilirdi konuklara,
Çay icat edilmeden önce.
Evlerimiz küçüktü,
Evlerimiz dardı,
Odamız bile yoktu.
Ama yüreğimiz
O kadar genişti ki,
Dünyayı koysan sığardı !
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Başımızda okul kasketiyle
Bir yığın kitabı
Taşırken çanta yerine,
Poşet içinde.
Sabahın köründe yola çıkardık,
Üç-beş arkadaş
İflahı kesilmiş ayakkabılarımızla,
İki öğün piyade.
Güneş alnımıza vururken
Yakardı körpe tenimizi.
Çiftlik kamyonlarının
Savurduğu toza dumana bürünürken,
Dövülmüş et gibi olurduk.
Akşama dek.
Hiç mecal kalmazdı dizimizde.
Ne olursa olsun mutluyduk
Her şeye rağmen,
Yine de!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Dünyadan habersiz yaşarken biz,
Bir hudut kasabasında,
Yani CEYLANPINAR’da,
Gazete yok, televizyon yok,
Bilemezdik en yakınımızda bile
Olup bitenleri.
Bir tek radyomuzun sesini dinlerdik,
Konu- komşu akşam olanda,
Saat on dokuz ana haberleri!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Kahvaltı dediğin nedir ki,
Sac ekmeği ve bir baş peynirdi,
Ya da beş on zeytin tanesi,
Ve her sabah hep
Aynı şey yenirdi.
Gün içinde acıkınca,
Alırdık ekmek arasına salçayı,
Nasıl keyifle yerdik.
İnanın bana
Bu tadı hiç bir şey vermedi,
O günden beri !
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Sabahın ilk gün doğumunda
Otururken komşularla aynı avluda,
Bir yanık yağ kokusu
Yayılırdı mahalleye.
Domates, biber kızartması
Yapılırdı akşam yemeğine,
Üç ayaklı gaz ocağında.
Kurulan yer sofrasında
Çember olup otururken,
Yufka ekmeğini
Yorgan gibi açardık.
Dürümlerimizi yerken hoyratça,
Nasıl da mutluyduk delicesine.
İşte o günlerin adı kaldı,
Geçse de onlarca sene.
Asla unutulmaz o kahvaltının tadı,
Sanırsın binlerce sene önce yaşadık
Biz bu hayatı!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Çocukluğumuzda hiç
Oyuncağımız olmazdı.
Gazoz kapakları,
Misketlerle oynarken,
Tellerle yaptığımız kamyonları
Süslerdik gelinler gibi.
Nasıl da yarışırdık
Tozlu topraklı yollarda.
Çok az bilirdik parayı.
Bazen KENAN Amca’dan
İçerken buz gibi meyan şerbetini,
Gözlerimiz parlardı keyiften.
Bazen de bisküvi arasına
Koyardık lokumu.
Bölüşürdük kendi aramızda
Kardeş payı.
Kimler sevmezdi ki,
Çocukluğumuzun simgesi
Mübarek tandır ekmeği!
Bana yoksulluğu anlatma lo.
Bugünlere biz böyle geldik,
Zoru gördük, dar günler yaşadık,
Düşe kalka, ite kaka büyürken,
İnanın hiç düşmedik.
Hep direndik, hep direndik,
Yoksulluk zulmü yakarken
Körpe bedenimizi,
Yine de susmadık, yılmadık,
Asla yenilmedik,
Güçlü olmayı bildik,
Açlık arenasında savaşırken
Bir gladyatör gibi.
Ne olursa olsun
Her şeye rağmen
Dik durduk, hiç eğilmedik.
En önemlisi;
İnsan olmayı bildik!
İZZET KIRMIZI
6 Ocak 2024
0 Yorum