KÖYLÜ OSMAN
Köylü Osman'ın Dramı
Bir dağ köyünde yaşar
Köylü Osman.
Geçinir durur kıt- kanaat,
Çoluk-çocuk altı can.
Gün geldi devran değişti,
İsyan etti toprakları,
Yorgun düştü dayanamadı,
Doyuramaz oldu onları.
Bir çare aradı Osman.
Düşündü kara kara.
Günler, günleri kovaladı,
Toprağa baktı,
Toprak ta ona.
Bu böyle olmayacaktı,
Sonunda vardı karara.
Sattı iki gözlü kerpiç damı,
Beş dönümlük tarlasını,
İnek, öküz, eşeğini.
İki kat yorganını attı traktöre,
Çoluk-çocuk düştüler yola,
El ettiler İstanbul’a.
İstanbul’a gelindi,
Gelindi ya,
Ne kalacak bir yer var,
Ne tanıdık bir kimse.
Günlerce boş bir
Arsada yattılar,
Açık havada.
Yaz sıcağında yanarken,
Hiltonların gölgesinde.
Yıldızların altında.
Bugün-yarın derken,
Su gibi geçti zaman.
Arayan, soran,
El uzatan olmadı.
Çocuklar aç,
Çocuklar sefil,
Böyle devam etmezdi,
Çalışmak gerekti,
Bunun için gelmişti.
Orda- burda iş aradı Osman.
İnşaatları bir bir gezdi,
Günlerce uyumadı,
Yine de bulamadı.
Osman köylü,
Osman rençber,
Osman garip,
Ne iş olsa yapardı,
Sonunda dayanamadı,
Tüm parasını verdi birine,
Girdi işe.
Kapıcı olmuştu bir sitede.
Artık kirâ da vermeyecekti,
Oturacaklardı iki odalı
Bir girişte.
Osman iş buldu,
İş buldu ama,
Bu masrafa nasıl dayanacaktı,
İstanbul’da adım atsan
Para demekti,
Parasız yaşamak sürünmekti,
Bu iş böyle olmayacaktı,
Karısı ile konuştu.
O da çalışacaktı.
Yoksa geçinmek zordu,
Aradı, sordu sağa sola,
Sonunda buldu yakınlarda,
Barda çalışan
Bir şarkıcının yanında.
Önceleri her şey yolunda gidiyordu.
İstanbul’da yaşamak
Çok güzeldi.
Sevindiler köyden geldiklerine,
Artık geçim derdi yoktu.
Karınları hep toktu.
Herkes çok mutluydu.
Günler günleri kovaladı,
Osman her geçen gün huzursuzdu .
Osman mutsuzdu.
Osman korkuyordu.
Çünkü;
Karısı eskisi gibi değildi.
Artık onu tanıyamıyordu,
Her geçen gün,
Çok değişiyordu.
Ve bir gün geldi,
Karısı özendi şarkıcıya,
Aynaya baktı,
Gençti, güzeldi,
Ondan neyi eksikti,
Onun kıyafetlerini giydi.
Yüzünü, gözünü boyadı,
Aynaya baktı kendini tanıyamadı,
Artık karar vermişti,
Onun gibi olacaktı.
Aldılar götürdüler patrona,
Patron bir baktı,
Bir yutkundu,
Ağzının suyu aktı,
Bu güzellik karşısında.
Av dediğin böyle olurdu,
Konuştular,
Gülüştüler,
Eğlendiler,
Gecenin bir yarısı,
Bir otel odasında,
Bir içkiyle aldı onu koynuna.
Artık onun da adı çıkacaktı
Şarkıcıya.
Ünlü olacaktı,
Loş ışıkların altındaki
içki masalarının etrafında,
Meze olacaktı üç beş sarhoşa.
Günler, haftalar geçti aradan,
Osman’ın karısı artık
Evin yolunu unutmuştu.
Geceleri bile gelmiyordu.
Osman ilk kez korktu İstanbul’dan.
Aradı, sordu her tarafta,
Karısından bir iz yoktu,
Sonunda gördü biriyle,
Sokakların birinde.
Film yıldızı gibi olmuştu,
Kahkaha atarak yürüyordu,
Hem de
Patronuyla el ele.
Osman çok ağladı,
Çok sızladı.
Çok düşündü, çok taşındı,
Başa gelen işe şaştı.
İstanbul onları yutmuştu.
Kaderine isyan etti.
Osman artık yorulmuştu,
İlk kez pişman oldu,
Köyden geldiğine.
Keşke gelmez olaydım dedi,
Köyüne dönmek geldi içinden,
Tozunu toprağını özledi,
Ama artık dönemezdi.
Onun için ölüm demekti.
Çocuklara kim bakardı,
Orda nasıl yaşayacaktı,
Ev yok,
Toprak yok,
Hayvan yok,
Günlerce ağladı,
Günlerce yandı.
Haftalar ayları kovaladı,
Bir çare bulamadı.
Hasta düştü yataklara,
Ne karısı geldi,
Ne soranı oldu.
İsyan etti yokluğu,
İsyan etti yoksulluğa,
Özlem duydu uzaklara,
Ve bir gece vakti,
Kalbi dayanmadı,
Yenik düştü bu acıya.
Osman artık ölmüştü.
Osman artık yoktu.
Savaşı kaybetmişti,
Yenilmişti İstanbul’a,
Hem de tek başına.
Acımasız dünyada!
İZZET KIRMIZI
0 Yorum