Türkiye’nin 1988 yılında taraf olduğu BM İşkence sözleşmesi
Taraf devletlerin Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Diğer Zalimane Gayrıinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini hangi ölçüde yerine getirdiğini denetleyen BM İşkenceye Karşı Komite, Türkiye’nin Beşinci Dönemsel Raporu’nu açıkladı: “Türkiye’de işkencenin artarak yaygın bir şekilde uygulanmasından endişeliyiz”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 12 Ekim 2024 Cumartesi Günü İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde düzenlediği bir basın toplantısında Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Komite’nin Türkiye’ye ilişkin sonuç gözlemlerini kamuoyu ile paylaştı.
Komite’nin sonuç gözlemlerini sunan TİHV Başkanı Metin Bakkalcı, Komite’nin Türkiye’de işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarına yaygın ve giderek artan bir şekilde başvurulduğuna dair bilgilerden endişe duyduğuna dikkat çekti.
İşkence yaygın ve artıyor, usul güvenceleri yasada ve uygulamada teminat altına alınmalı
Türkiye’nin 1988 yılında taraf olduğu BM İşkence ve Diğer Zalimane Gayrıinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme (İşkenceye Karşı Sözleşme) kapsamındaki yükümlülüklerini hangi ölçüde yerine getirdiğini denetleyen BM İşkenceye Karşı Komite, Türkiye’nin Beşinci Dönemsel Raporu’nu incelediği 17-18 Temmuz 2024 tarihindeki oturumunun ardından Sonuç Gözlemleri’ni yayınladı. Türkiye’ye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Komite, İşkenceye Karşı Sözleşme’de yer alan yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi için Türkiye’ye birçok konuda toplam 65 tavsiye verdi.
Komite, işkence ve kötü muamelenin özellikle gözaltı yerlerinde yaygın bir şekilde uygulanmaya devam ettiğine, 2016’daki darbe girişimi ve 6 Şubat depremleri gibi bazı olayların ardından ve genel olarak terörle mücadele operasyonları bağlamında işkence ve diğer kötü muamelenin arttığına dair kendisine iletilen bilgilerden endişe duyduğunu ifade etti.
Temel hukuk ve usul güvencelerinin, özgürlüklerinden mahrum bırakılan kişilerin işkence ve diğer kötü muameleye maruz bırakılmaması için hayati önem teşkil ettiğinin altını çizen Komite, bu güvencelerin yasada ve uygulamada korunması gerektiğini vurguladı.
Mevzuat, İşkenceye Karşı Sözleşme ile uyumlu değil
Komite, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) işkence suçunu düzenleyen 94. maddesinin İşkenceye Karşı Sözleşme ile uyumlu olmadığı tespitinde bulundu.
Bu uyumsuzluğun cezasızlığa yol açtığını belirten Komite, Türkiye’ye 2016 tarihli bir önceki sonuç gözlemlerinde verdiği tavsiyesini yineledi ve mevzuatın İşkenceye Karşı Sözleşme ile uyumlu hale getirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Komite: TİHEK’in bağımsız olmamasından endişe duyuyoruz
Türkiye’nin Ulusal Önleme Mekanizması olduğunu iddia ettiği Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) dair de değerlendirmelerde bulunan Komite, TİHEK’in yürütmeden bağımsız olmamasından ve dahası işkence ve diğer kötü muamele vakaları karşısında sessiz kalmasında endişe duyduğunu ifade etti.
Türkiye’ye Paris İlkeleri’ni hatırlatan Komite, TİHEK’in bağımsızlığının güvence altına alınması için gerekli tüm tedbirlerin alınmasını gerektiğini vurguladı.
İşkence ve diğer kötü muamele iddiaları bağımsız ve etkili şekilde soruşturulmalı
İşkence ve diğer kötü muameleye ilişkin soruşturmaların hızlı, bağımsız ve etkili şekilde ve İstanbul Protokolü’nün revize edilmiş baskısı uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması gerektiğini belirten Komite, bunu baltalayacak yasal ve idari engellerin cezasızlığa yol açacağına dikkat çekti.
TCK 94’ün İşkenceye Karşı Sözleşme ile uyumsuz olmasının “yasal boşluklar” yaratarak soruşturmaları idari izin sistemine ve kovuşturmalar ile birlikte zamanaşımına tabi kıldığı tespitinde bulunan Komite, TCK ile birlikte kolluk görevlilerine sağlanan cezasızlık zırhını güçlendiren Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) İşkenceye Karşı Sözleşme uyarınca gözden geçirilmesini tavsiye etti.
Gözaltında gerçekleşen ölümlerin endişe verici olduğunu belirten Komite, gözaltında gerçekleşen tüm ölümlerin, bağımsız bir organ tarafından Minnesota Protokolü’ne uygun şekilde hızlı ve tarafsız şekilde soruşturulması gerektiğini hatırlattı.
‘Ters kelepçe gibi gereksiz acı ve ıstıraba neden olan kısıtlama teknikleri yasaklanmalı’
Polis Vazife ve Sâlahiyet Kanunu’na yapılan düzenlemeyle ölümcül güç kullanımı takdirinin genişletilmesinden ve genel olarak özellikle de barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerine işkence ve diğer kötü muameleye varan aşırı güç kullanılarak müdahale edilmesinden endişe duyduğunu dile getiren Komite, güç kullanımına ilişkin mevzuatın uluslararası standartlar uyarınca gözden geçirilerek yasallık, gereklilik, orantılılık ve ihtiyatlılık ilkelerini içeren açık rehber kurallar geliştirilmesini tavsiye etti.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri bağlamında ters kelepçe gibi uygulamaların kabul edilemez olduğunu ifade eden Komite, “ters kelepçe gibi gereksiz acı ve ıstıraba neden olan kısıtlama tekniklerinin” kullanımının yasaklanması gerektiğini belirtti.
Yüksek güvenlikli hapishaneler: Tek başına hücreye kapatılma teşkil ediyor
S tipi, Y tipi ve diğer yüksek güvenlikli hapishanelerdeki rejimin fiili olarak tek başına hücreye kapatılma teşkil ettiği tespitinde bulunan Komite, hapishanelerde rutin olarak gerçekleştirilen soyarak arama uygulamalarından, mahpusların kelepçeli olarak muayene edilmesinden ve hayati tehlike arz eden hastalıkları olan mahpuslarının infazlarının geri bırakılmamasından endişe duyduğunu ifade etti.
İdare ve Gözlem Kurulları’nın bağımsız olmadığı tespitinde bulunan Komite, bu kurulların özellikle insan hakları savunucularının, gazetecilerin ve siyasi saiki olan suçlamalarla mahkum edilen mahpusların tahliyelerini engellemesinden endişe duyduğunu dile getirdi. Komite, kurulların bağımsızlığının sağlanabilmesi için Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmeliği’nin gözden geçirilmesini tavsiye etti.
Tek başına hücreye kapatılmanın istisnai ve kısa süreli bir durum olması gerektiğini ifade eden Komite, Nelson Mandela Kuralları’na atıfta bulunarak mahpusları soyarak arama uygulamalarına ise “yalnızca kesinlikle gerekli olduğunda ve makul bir suç şüphesi bulunduğunda” başvurulabileceğini hatırlattı. Mahpusların kelepçeli olarak muayene edilmesi uygulamasının kısıtlanması gerektiğini de ifade Komite, hekim-hasta ilişkisinin mahremiyetine saygı duyulması çağrısında bulundu.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılması gerektiğini ifade eden Komite, TCK’nın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un bu bağlamda gözden geçirilmesini tavsiye etti. Komite, müebbet hapis cezasına çarptırılan mahpusların makul bir süre sonra tahliye edilme veya cezalarında indirim yapılması olasılığına sahip olmalarının da güvence altına alınması gerektiğini belirtti.
İmralı Hapishanesi’ndeki hak ihlallerine sebep olan uygulamalara değinen Komite, avukatla görüşme hakkının disiplin cezasının bir sonucu olarak sınırlandırılamayacağını hatırlattı. Komite, öncelikli tavsiyeleri arasında Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş'ın aileleri ve avukatlarıyla ziyaret ve iletişiminin kolaylaştırılmasına yer verdi ve Türkiye’yi bu tür sınırlamalardan kaçınmaya davet etti.
Zorla kaybetmeyi açıkça suç olarak tanımlayın
Türkiye’nin hala ilgili uluslararası sözleşmeye taraf olmadığı zorla kaybetmelere de değinen Komite, son dönemlerde tekrar başvurulduğunu ifade ettiği zorla kaybetme vakalarındaki artıştan endişe duyduğunu belirtti.
Zorla kaybetmenin açıkça suç olarak tanımlanması gerektiğini söyleyen Komite, Türkiye, “tüm zorla kaybetme ve diğer işkence ve kötü muamele vakalarının bağımsız, etkili, kapsamlı ve tarafsız bir şekilde soruşturulmasını, sorumluların yargılanmasını ve suçlu bulunmaları halinde suçla orantılı cezalar almalarını sağlamalıdır” ifadelerini kullandı.
Bakkalcı: Devletin yükümlülüklerini yerine getirmesine dair sürecin parçası olmak hepimizin sorumluluğu
Komite’nin, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve İmralı Hapishanesi'ndeki mahpusların aileleri ve avukatlarıyla görüşmelerinin kolaylaştırılması, olağanüstü hal sırasında yürürlüğe giren ve temel hukuk güvencelerinden yararlanmayı etkileyen mevzuatın yürürlükten kaldırılması ile toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve kovuşturulmasına yönelik çabalara ilişkin tavsiyelerinin uygulanmasına öncelik verdiğini vurgulayan TİHV Başkanı Metin Bakkalcı, bu konularda Türkiye’nin 26 Temmuz 2025 tarihine kadar Komite’ye bilgi verilmesinin beklendiğini paylaştı.
Türkiye’nin İşkenceye Karşı Sözleşme bağlamındaki yükümlülüklerine yerine getirmek zorunda olduğunu ifade eden Bakkalcı, Komite’nin tavsiyeleri başta olmak üzere İşkenceye Karşı Sözleşme bağlamındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesi sürecinin izlenmesinin ve denetlenmesinin son derece önemli olduğunu vurgulayarak bunun, işkencesiz bir Türkiye ve dünya için herkesin doğrudan sorumluluğu olduğunu ifade etti.
*Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV), Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD), Antalya Barosu İnsan Hakları Merkezi, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Diyarbakır Barosu, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi (Hafıza Merkezi), İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı’ndan (TOHAV) insan hakları savunucularının katkılarıyla hazırladığı Türkiye’nin Beşinci Dönemsel Raporu’na alternatif olarak sunulan rapora buradan erişilebilir. Rapor, BM İşkenceye Karşı Komite’nin Türkiye’ye ilişkin sonuç gözlemlerinin Türkçe çevirisini de içermektedir.
0 Yorum